Hüseyin’in Kardeşi Yorgo
1 sayfadaki 1 sayfası
Hüseyin’in Kardeşi Yorgo
Lozan Mübadilleri Vakfı’nin düzenlediği “Mübadil Buluşmaları” için Girit ülkesinde tarihe yolculuk devam ediyor. Girit’in başkenti İraklion’da Arhanes köyündeyiz. Burada köylerdeki lokantaların kentlerden geride kalmadığına bir kez daha tanık oluyoruz.
Mübadillerin Yunanistan’daki “nöbetçi rehberi” Atanasios Cimbis otobüsten indiğimizde yemek yenilebilecek yer tavsiyesini şöyle yapıyor:
-İstediğiniz restorana girebilirsiniz, hepsi güzeldir!
Gruptakiler kafalarına göre dağılıyor. Sonra her lokantadan ayrı bir hikâye ile dönüyorlar. Ama bunlar içinde biri var ki, gazetecilik açısından kaçırılması talihsizlik olurdu.
Müfide Pekin, Sefer Güvenç, Dr. Oya Bayrı, kardeşi Semra Bayrı, Deniz Akalın ve bizim İZTV kameramanı Oğuz Özdemir’in oturduğu bahçeli lokantanın sahibesi madam Maria Elefteraçi’nin soyağacı dökümü herkesin yüreğini ağzına getiriyor. Yaklaşık yüz elli yıl öncesinden başlayan aile listesinin dağılımı Girit’in kadersizliğine de ayna oluyor. Maria, Ayvalık’ta yaşayan Türk dayısı Casım’ın izini sürdüğü büyük soyağacı çizelgesini gösteriyor. Onun özlemini nasıl yaşadığını anlatıyor.
Kendisi Yunan, dayısı Türk olan Maria Girit için orijinal bir örnek değil.
Girit’in savaşlar, fetihler, isyanlar, bastırmalar, katliamlar, idamlar, yeniden ayaklanmalar dolu tarihinde sürekli olarak din değiştirmek zorunda kalan insanların ortak kadersizliğini oluşturuyor.
Maria’nın önümüze açtığı soyağacı çizelgesinde iki kardeşten birinin adı Yorgo olarak görünürken, diğerinin adı Hüseyin şeklinde yazılmış.
Bu tür örneklere sıkça rastlanıyor.
Peki, bu derece yakın olanlar nasıl birbirlerinin gırtlaklarına sarılabilmiş?
Savaş tanrıları tarihin hiçbir döneminde merhametli olmadılar ki…
Onlar bütün gücünü savaşlardan aldılar. Bunun için bazen Giritli kardeşleri birbirlerinin üzerlerine saldılar. Bazen de aynı dinin farklı mezhepleri savaş için yeterli oldu.
Maria, Ayvalık’a göç eden dayısı Casım Bey’in ruh gibi izlemiş. Evlendiğini, çocuklarını, mesleklerini, torunlarını bile biliyor. Ama hayatında hiç Ayvalık’a gitmemiş. Bunu duyunca bir teklifte bulunuyorum:
-Hadi bizimle gel, seni dayının memleketine Ayvalık’a götürelim.
Yeşil gözleri nemleniyor. Sonra sağ elini uzatıp yanağıma dokunuyor, yanağım yanıyor. Sıcak sımsıcak dost eli hasret ateşini körükleyen bir kürek gibi, yanıyor ve yakıyor. Bir sonraki harekette ise Maria sarılıp ağlıyor.
Birbirlerini hiç görmemiş, tanışalı daha iki saati bile bulmamış iki insan arasındaki bu yakınlığın tarihsel kökleri var elbette…
Girit’in zeytin ağaçları gibi yüzyılı aşan yaşayan kökler bunlar…
Buram buram insanlık kokuyor.
Acı, hasret, sevgi, özlem, direnç, direniş, hatırlama, bekleme, umut, kavuşma… İçinde hepsi yer alıyor.
Girit, “Mübadil Buluşması” yürekleri dağlayarak ve umut saçarak sürüyor.
NAZIM ALPMAN
Mübadillerin Yunanistan’daki “nöbetçi rehberi” Atanasios Cimbis otobüsten indiğimizde yemek yenilebilecek yer tavsiyesini şöyle yapıyor:
-İstediğiniz restorana girebilirsiniz, hepsi güzeldir!
Gruptakiler kafalarına göre dağılıyor. Sonra her lokantadan ayrı bir hikâye ile dönüyorlar. Ama bunlar içinde biri var ki, gazetecilik açısından kaçırılması talihsizlik olurdu.
Müfide Pekin, Sefer Güvenç, Dr. Oya Bayrı, kardeşi Semra Bayrı, Deniz Akalın ve bizim İZTV kameramanı Oğuz Özdemir’in oturduğu bahçeli lokantanın sahibesi madam Maria Elefteraçi’nin soyağacı dökümü herkesin yüreğini ağzına getiriyor. Yaklaşık yüz elli yıl öncesinden başlayan aile listesinin dağılımı Girit’in kadersizliğine de ayna oluyor. Maria, Ayvalık’ta yaşayan Türk dayısı Casım’ın izini sürdüğü büyük soyağacı çizelgesini gösteriyor. Onun özlemini nasıl yaşadığını anlatıyor.
Kendisi Yunan, dayısı Türk olan Maria Girit için orijinal bir örnek değil.
Girit’in savaşlar, fetihler, isyanlar, bastırmalar, katliamlar, idamlar, yeniden ayaklanmalar dolu tarihinde sürekli olarak din değiştirmek zorunda kalan insanların ortak kadersizliğini oluşturuyor.
Maria’nın önümüze açtığı soyağacı çizelgesinde iki kardeşten birinin adı Yorgo olarak görünürken, diğerinin adı Hüseyin şeklinde yazılmış.
Bu tür örneklere sıkça rastlanıyor.
Peki, bu derece yakın olanlar nasıl birbirlerinin gırtlaklarına sarılabilmiş?
Savaş tanrıları tarihin hiçbir döneminde merhametli olmadılar ki…
Onlar bütün gücünü savaşlardan aldılar. Bunun için bazen Giritli kardeşleri birbirlerinin üzerlerine saldılar. Bazen de aynı dinin farklı mezhepleri savaş için yeterli oldu.
Maria, Ayvalık’a göç eden dayısı Casım Bey’in ruh gibi izlemiş. Evlendiğini, çocuklarını, mesleklerini, torunlarını bile biliyor. Ama hayatında hiç Ayvalık’a gitmemiş. Bunu duyunca bir teklifte bulunuyorum:
-Hadi bizimle gel, seni dayının memleketine Ayvalık’a götürelim.
Yeşil gözleri nemleniyor. Sonra sağ elini uzatıp yanağıma dokunuyor, yanağım yanıyor. Sıcak sımsıcak dost eli hasret ateşini körükleyen bir kürek gibi, yanıyor ve yakıyor. Bir sonraki harekette ise Maria sarılıp ağlıyor.
Birbirlerini hiç görmemiş, tanışalı daha iki saati bile bulmamış iki insan arasındaki bu yakınlığın tarihsel kökleri var elbette…
Girit’in zeytin ağaçları gibi yüzyılı aşan yaşayan kökler bunlar…
Buram buram insanlık kokuyor.
Acı, hasret, sevgi, özlem, direnç, direniş, hatırlama, bekleme, umut, kavuşma… İçinde hepsi yer alıyor.
Girit, “Mübadil Buluşması” yürekleri dağlayarak ve umut saçarak sürüyor.
NAZIM ALPMAN
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz