Cumhuriyetin Sonu - Kemal Okuyan
1 sayfadaki 1 sayfası
Cumhuriyetin Sonu - Kemal Okuyan
Cumhuriyetin Sonu - Kemal Okuyan
Devrimci devrimi arar. Bu Türkiye'de de böyledir, başka yerlerde de... Devrimi aramaktan vazgeçerek devrimci olmak mümkün değildir. Devrimi aramadan devrimci olma iddiasını taşıyanlar kendilerine ek olarak "demokrat" demektedirler ki bu günümüzün ideolojik kodları açısından pek isabetli, pek uygun düşen bir tercihtir.
Türkiye'de devrimi arayan kişi, bu coğrafyanın zorluklarını not eder, ezilenlerin mücadelesi için yarattığı olanakları yakalamaya çalışır. Sabit değildir bunlar, dinamik bir karakter taşırlar ve mutlaklaştırmaya gelmezler. Zaten devrimci, en olumsuz gelişmenin içinde bile rüşeym halde bulunan ilerletici dinamiklere gözünü diker, onları bulmaya, onlardan güç almaya çalışandır. Tersi de geçerlidir, işçi sınıfı mücadelesi açısından ön açıcı olduğunu sorgusuz sualsiz kabul ettiğimiz bir gelişmenin belli bir süre sonra sermaye egemenliğinin en önemli dayanaklarından biri haline geldiğini kavramak işten bile değildir.
Sık sık tarihsel ilerleme düşüncesinin devrimci mücadelenin olmazsa olmazları arasında olduğunu ileri süreriz. Kimileri, tarihin bir mantığa sahip olduğunu, tarihin tekerleklerinin ileriye doğru döndüğünü savunmanın bağnazlaştırıcı bir yanı olduğunu iddia ederek, "tarihsel ilerleme" düşüncesinden artık uzak durulması gerektiğini söylerler. Bu yaklaşım tek başına post-modern kalıplara da sığmaz; daha eski köklü ve karmaşıktır . Çoğu marksist ise "tarihsel ilerleme" düşüncesinin devrimci mücadeleye bilimsellik kattığına işaret ederek onun vazgeçilmezliğini vurgulamaya çalışır.
"Bilimsellik" arayışı nereye kadar sağlıklıdır, "tarihsel ilerleme" marksizmin bilimsel kazanımlarını ifade etmek için en uygun kavram mıdır sorularına yanıt aramanın yeri burası değil elbette.
Ancak unutulmamalı, son tahlilde bütün hesaplar sınıfsız sömürüsüz bir toplum için yapılır, belli bir momentte güçler dengesinde ya da toplumsal yapıda meydana gelen altüst oluşların "tarihsel ilerleme" sayılıp sayılmamasını sağlayacak şey, sınıfsız sömürüsüz toplum mücadelesi için daha elverişli koşulların ortaya çıkıp çıkmadığıdır.
Kimileri bu yaklaşımı fazlasıyla pragmatik bulur, ilgisi yoktur, burada şu ya da bu siyasal sistemden değil, en bağnaz ve gerici ideolojileri bile paralize edecek üstün bir idealden, bütün insanların eşit ve özgür olacağı bir toplumsal düzeyden söz ediyoruz. Sosyalizme, komünizme kara çalmayı binbir sahtekarlıkla beceriyorlar ama henüz bu idealin yanından dolaşmak, ona bulaşmamak zorundalar, çünkü bu ideal fazlasıyla güçlü.
Evet, "ilerleme"nin temel ölçütü, nesnel koşulların sınıfsız sömürüsüz bir toplum için verilen mücadeleye enerji katan bir değişim yaşamasıdır.
"İyileşme" ile "ilerleme" arasındaki fark budur. Burjuva devrimlerine "ilerleme" dememizin temel nedeni de...
Kapitalizmin feodalizmden daha "yaşanır", daha "iyi" olduğu felsefi düzlemde oldukça tartışmalıdır örneğin; ama bir ilerleme olduğu muhakkaktır. Bir kategori olarak ücretli emeğin ortaya çıkışı, ilk kez ezilen sınıflara nihai kurtuluş kapısını açmıştır. Toplumsal kurtuluş mücadelesi siyasal ve ideolojik alanda da kapitalizm koşullarında benzersiz olanaklar yakalamıştır. Zaten kapitalizmden nefretimizin bir nedeni de tünelin ucundaki ışığın her durumda görülmesi değil midir?
Bunca badireden sonra insanlığın topyekun kurtuluş sevda ve iddiasından vazgeçmesi söz konusu olamayacağına göre ve üstelik mevcut düzen “yıkım” konusunda “tarihsel ilerleme” düşüncesinden kuşku duyurtacak denli iddialıyken, devrimcilerin devrimi kolaylaştıran etmenleri kollamaları her zamankinden çok daha büyük önemdedir. Aynı anlama gelmek üzere zorlaştırandan sakınmaları da...
Çok mu uzattık?
Dinin siyasal alandaki etkisinin artması. Sosyalizm seçeneğinden kesin uzaklaşmadır her şeyden önce... İdari yapının gevşemesi, eyaletleşme. İşçi sınıfının iktidarı düşünebilme yetisinin büyük ölçüde kaybolmasıdır...
Sermaye hep bunları ister. Ancak nadir kesitlerde bunun komplikasyonlarını göze alır ya da bunu yapabilme olanağı elde eder. Şimdi bu vardır ama işin gerçeği Türkiye’de burjuvazi artık bundan başka türlü yapamaz, bu çizgiye mahkumdur.
Eldekini terk etmiştir.
Cumhuriyet fikrinin savunulması bu nedenle işçi sınıfının tekelindedir. Ve bu nedenle halk düşmanlığıyla cumhuriyetçilik bugünkü paçoz duruma düşmüştür.
Cumhuriyet fikrini sosyalizmde yaşatma zorunluluğundan kuşku duyanlara hatırlatılır...
Devrimci devrimi arar. Bu Türkiye'de de böyledir, başka yerlerde de... Devrimi aramaktan vazgeçerek devrimci olmak mümkün değildir. Devrimi aramadan devrimci olma iddiasını taşıyanlar kendilerine ek olarak "demokrat" demektedirler ki bu günümüzün ideolojik kodları açısından pek isabetli, pek uygun düşen bir tercihtir.
Türkiye'de devrimi arayan kişi, bu coğrafyanın zorluklarını not eder, ezilenlerin mücadelesi için yarattığı olanakları yakalamaya çalışır. Sabit değildir bunlar, dinamik bir karakter taşırlar ve mutlaklaştırmaya gelmezler. Zaten devrimci, en olumsuz gelişmenin içinde bile rüşeym halde bulunan ilerletici dinamiklere gözünü diker, onları bulmaya, onlardan güç almaya çalışandır. Tersi de geçerlidir, işçi sınıfı mücadelesi açısından ön açıcı olduğunu sorgusuz sualsiz kabul ettiğimiz bir gelişmenin belli bir süre sonra sermaye egemenliğinin en önemli dayanaklarından biri haline geldiğini kavramak işten bile değildir.
Sık sık tarihsel ilerleme düşüncesinin devrimci mücadelenin olmazsa olmazları arasında olduğunu ileri süreriz. Kimileri, tarihin bir mantığa sahip olduğunu, tarihin tekerleklerinin ileriye doğru döndüğünü savunmanın bağnazlaştırıcı bir yanı olduğunu iddia ederek, "tarihsel ilerleme" düşüncesinden artık uzak durulması gerektiğini söylerler. Bu yaklaşım tek başına post-modern kalıplara da sığmaz; daha eski köklü ve karmaşıktır . Çoğu marksist ise "tarihsel ilerleme" düşüncesinin devrimci mücadeleye bilimsellik kattığına işaret ederek onun vazgeçilmezliğini vurgulamaya çalışır.
"Bilimsellik" arayışı nereye kadar sağlıklıdır, "tarihsel ilerleme" marksizmin bilimsel kazanımlarını ifade etmek için en uygun kavram mıdır sorularına yanıt aramanın yeri burası değil elbette.
Ancak unutulmamalı, son tahlilde bütün hesaplar sınıfsız sömürüsüz bir toplum için yapılır, belli bir momentte güçler dengesinde ya da toplumsal yapıda meydana gelen altüst oluşların "tarihsel ilerleme" sayılıp sayılmamasını sağlayacak şey, sınıfsız sömürüsüz toplum mücadelesi için daha elverişli koşulların ortaya çıkıp çıkmadığıdır.
Kimileri bu yaklaşımı fazlasıyla pragmatik bulur, ilgisi yoktur, burada şu ya da bu siyasal sistemden değil, en bağnaz ve gerici ideolojileri bile paralize edecek üstün bir idealden, bütün insanların eşit ve özgür olacağı bir toplumsal düzeyden söz ediyoruz. Sosyalizme, komünizme kara çalmayı binbir sahtekarlıkla beceriyorlar ama henüz bu idealin yanından dolaşmak, ona bulaşmamak zorundalar, çünkü bu ideal fazlasıyla güçlü.
Evet, "ilerleme"nin temel ölçütü, nesnel koşulların sınıfsız sömürüsüz bir toplum için verilen mücadeleye enerji katan bir değişim yaşamasıdır.
"İyileşme" ile "ilerleme" arasındaki fark budur. Burjuva devrimlerine "ilerleme" dememizin temel nedeni de...
Kapitalizmin feodalizmden daha "yaşanır", daha "iyi" olduğu felsefi düzlemde oldukça tartışmalıdır örneğin; ama bir ilerleme olduğu muhakkaktır. Bir kategori olarak ücretli emeğin ortaya çıkışı, ilk kez ezilen sınıflara nihai kurtuluş kapısını açmıştır. Toplumsal kurtuluş mücadelesi siyasal ve ideolojik alanda da kapitalizm koşullarında benzersiz olanaklar yakalamıştır. Zaten kapitalizmden nefretimizin bir nedeni de tünelin ucundaki ışığın her durumda görülmesi değil midir?
Bunca badireden sonra insanlığın topyekun kurtuluş sevda ve iddiasından vazgeçmesi söz konusu olamayacağına göre ve üstelik mevcut düzen “yıkım” konusunda “tarihsel ilerleme” düşüncesinden kuşku duyurtacak denli iddialıyken, devrimcilerin devrimi kolaylaştıran etmenleri kollamaları her zamankinden çok daha büyük önemdedir. Aynı anlama gelmek üzere zorlaştırandan sakınmaları da...
Çok mu uzattık?
Dinin siyasal alandaki etkisinin artması. Sosyalizm seçeneğinden kesin uzaklaşmadır her şeyden önce... İdari yapının gevşemesi, eyaletleşme. İşçi sınıfının iktidarı düşünebilme yetisinin büyük ölçüde kaybolmasıdır...
Sermaye hep bunları ister. Ancak nadir kesitlerde bunun komplikasyonlarını göze alır ya da bunu yapabilme olanağı elde eder. Şimdi bu vardır ama işin gerçeği Türkiye’de burjuvazi artık bundan başka türlü yapamaz, bu çizgiye mahkumdur.
Eldekini terk etmiştir.
Cumhuriyet fikrinin savunulması bu nedenle işçi sınıfının tekelindedir. Ve bu nedenle halk düşmanlığıyla cumhuriyetçilik bugünkü paçoz duruma düşmüştür.
Cumhuriyet fikrini sosyalizmde yaşatma zorunluluğundan kuşku duyanlara hatırlatılır...
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz