Post-Marksizm
1 sayfadaki 1 sayfası
Post-Marksizm
Post-Marksizm
Post-Marksizm, başka bir değişle söylem kuramsal yaklaşım ya da Essey Okulu'lu olarak da bilinen kuramsal ve felsefi yaklaşımı ifade etmektedir.Ernesto Laclau ve Chantal Mouffe bu eğilimin en önemli temsilcileri ve kurucuları olarak bilinir.İkilinin 1987'de yayınlanan Hegemonya ve Sosyalist Strateji, adlı kitabı Post-Marksizmin ortaya konulduğu özgün bir çalışmadır.
Tanım
Post-Marksizm, marksizmden ilham alan ya da onu temel ilkeleri noktasında dönüştürerek kullanan, genel olarak dolaysız bir ilişki içinde farklılaştırarak marksizmi değerlendiren düşünürleri ve teorik/politik tutumları ifade eder.Postmodern felsefe ve düşünce içinde yer alan ve özel bir yapısalcılık-sonrası-teori konumuna sahip olan post-marksizm özcü, belirlenimci, indirgemeci olmayan bir felsefi/kuramsal konumda durmaya ve yeni bir toplumsal tarihsel perspektif oluşturmaya yönelir.Laclau ve Mouffeu gibi, hem ayrı ayrı hem de ortak çalışmaları bulunan Michael Hardt ve Antonio Negri'de post-marksist teorinin önemli isimlerinden sayılmaktadır.Bu ikilinin İmparatorluk adlı ortak çalışmaları, pek çok entelektüel tarafından Komünist Manifesto'nun değişen dünya koşulları içinde yeniden yazılması olarak görülmüştür.
Post-Marksizmin Temel Kavramları
Hem kuramsal/felsefi hem de toplumsal önermeleri bakımdan post-marksizm yeni bir takım perspektifler ve kavramsal önermeler ileri sürer.Felsefi olarak aydınlanmacı düşüncenin temel ilkelerine, siyasal olarak da sosyalizme alternatif önerileri sözkonusudur. Onların çalışmalarında söylem, hegemonya, toplumsal antagonizma, eklemlenme, agonistik çoğulculuk, karar verilemezlik gibi yeni ya da yeniden iceriklendirilmiş kavramlar öne çıkar.Post-marksizmde hem Antonio Gramsci'nin hem de Louis Althusser'in belirleyici bir rolü sözkonusudur.Özellikle Gramsci'den hegemonya teorisinin ve Althusser'den ideoloji anlayışının post-marksist teoride önemli bir yere sahip olduğu bilinmketedir.Laclau, özelikle, Althusser'in öğrencisi olarak yapısalcı teoriyi mantıksal sonuçlarına doğru kendine özgü olarak değerlendirir. Althusser'in ideoloji teorisinin onda belirli bir yer tuttuğu görülür.Bunların yanı sıra, postyapısalcı felsefeler, psikanalitik kuram ve Saussaur'cü dilbilim kuramından yararlanmaları sözkonusudur.Post-Marksizm, belirli bir şekilde anlaşılan marksizmin temel ilke ve referanslarının, bunlardan hareketle üretilen felsefi ve siyasal kategori ve argümanlarının eleştirisi ve yadsınmasını ortaya koyar.
Söylem Kuramı
Post-Marksizmin değerlendirdiği söylem kuramı, genel olarak postmodern felsefedeki söylem kavramından hareket etmekle birlikte daha özel olarak büyük ölçüde ve esas bakımdan Michel Foucault'un söylem anlayışından esinlenir.Buna göre söylem, gerçekliğin üretilip belirlendiği yapıyı ifade etmektedir.Söylem kavramı dilbilimden gelmekle birlikte, Foucault'un kuramsal perspektifinde daha farklı bir bağlama sahiptir.Bilgi/iktidar ilişkisi Foucaultcu söylem teorisinin kaynağinda bulunur.Yani, söylem ile belirli bir anlamlar çoğulluğunu üreten kurallar ve ilkelerdir burada kastedilen, ancak bu söylem yalnızca bilginin değil aynı zamanda davranışların, yani eylemin niteliğini de belirler.Böylece, bilginin nesnesini belirleyip üreten, doğru ile yanlışı ayırmayı mümkün kılan bir söylem yapısı sözkonusudur diyebiliriz.Ancak söylem yalnızca ifadeleri değil davranışları da kapsar ve dolayısıyla daha geniş bir bağlama sahiptir.Sözel anlamlar ve anlamlı davranışlar söylem ile üretililir.Bilgi ve anlam burada artık dil yoluyla değil dilin kullanımıyla fakat söylem ile oluşturulur görüşü belirginlik kazanır.Laclau ve Mouffe, buradan hereketle bir söyelm kuramı oluşturmaya kalkışırlar ve bunu kuramı kullanırlar.Onlar bu şekilde Marksizmdeki bilgi ve ideoloji anlayışında uzaklaşırlar.Böylece, sınıf bağlantılı ideoloji anlayıştan da uzaklaşırlar.Önemli olan artık söylem tarafında üretilen özne konumlarında etkileşimin ve mücadelenin sürekliliğidir.Özne ya da yapı, anlamın ve eylemin kökeni, sabit noktası ve kaynağı değildir.Post-Marksizm böylece hem bilgi sürecinde hem de tarih sürecinde öznenin ve özneler arasındaki mücadelenin üretilen/üretilmiş konumlar arasındaki mücadeleler olduğunu ileri sürer.
Sınıf Özcülügünün Reddi
Laclau ve Mouffe'ya göre Marksizm kuramsal olarak zorunlu indirgemeci bir yapıya sahiptir.Sınıf teorisi özcüdür ve reddedilmelidir.Isci sinifinin konumu Laclau ve Mouffe'ya göre, Marksizmde sabit ve ilkesel olarak degismeden kalan bir konumdur; dolayısıyla tam da bu nedenle post-marksizm tarafından kabul edilemez olarak görülür.Onlar toplumsal yapıda bir olumsallık ve "radikal belirlenimsizlik" görmektedirler ve bu bakımdan indirgemeci marksizmi temelden reddederler.Cünkü olumsal ve belirlenimsiz, sürekli değişken özne konumlarının harekelerine dayalı bir toplumsal yapıda işçi sınıfının ayrıcalıklı bir konumu olamaz.Çoğul özne konumları arasında eklemlenme ve hegemonya ilişkisine bağlı olarak sürekli bir geçişkenlik sözkonusudur, bu nedenle de belirli bir sınıfın ayrıcalıklı/sabit/önceden belirlenmiş bir konumu varsayımı üzerinden siyaset yürütülemez.Burada öne sürülen argüman, söylemsel olarak üretilmiş olan çoğul ve istikrarsız özne konumlarının bağımlılık ilişkilerine karşı sürekli, sonu gelmez ve bitimsiz mücadelesinin sözkonusu olduğudur.
Radikal Demokrasi
Post-Marksizm, böylece Marksizmdeki sınıf siyaseti anlayışına yer bırakmaz.Dolayısıyla bu siyasetin icerdiği program ve hedefleri de yadsır.Laclau ve Mauffe, demokrasinin radikalleştirilmesi, yani istikrarsız özne konumlarının çoğul mücadeleleriyle gelişecek ve gelişmekte olan radikal demokrasi fikrini öne sürerler.Bunu yaparkende, Marksizmde görülen türde bir kapitalizm analiziyle ilgilenmezler.Onların toplumsal projesi, demokrasinin derinleştirilmesi ve radikalleştirilmesidir.Marksizmdeki iktidar odaklı sınıf mücadelesi anlayışı kuramsal olarak özcü olmasının yanı sıra siyasal olarak da zorunlu bir şekilde totaliter bir yapıya sahip olarak görülür.
Post-Marksizm, başka bir değişle söylem kuramsal yaklaşım ya da Essey Okulu'lu olarak da bilinen kuramsal ve felsefi yaklaşımı ifade etmektedir.Ernesto Laclau ve Chantal Mouffe bu eğilimin en önemli temsilcileri ve kurucuları olarak bilinir.İkilinin 1987'de yayınlanan Hegemonya ve Sosyalist Strateji, adlı kitabı Post-Marksizmin ortaya konulduğu özgün bir çalışmadır.
Tanım
Post-Marksizm, marksizmden ilham alan ya da onu temel ilkeleri noktasında dönüştürerek kullanan, genel olarak dolaysız bir ilişki içinde farklılaştırarak marksizmi değerlendiren düşünürleri ve teorik/politik tutumları ifade eder.Postmodern felsefe ve düşünce içinde yer alan ve özel bir yapısalcılık-sonrası-teori konumuna sahip olan post-marksizm özcü, belirlenimci, indirgemeci olmayan bir felsefi/kuramsal konumda durmaya ve yeni bir toplumsal tarihsel perspektif oluşturmaya yönelir.Laclau ve Mouffeu gibi, hem ayrı ayrı hem de ortak çalışmaları bulunan Michael Hardt ve Antonio Negri'de post-marksist teorinin önemli isimlerinden sayılmaktadır.Bu ikilinin İmparatorluk adlı ortak çalışmaları, pek çok entelektüel tarafından Komünist Manifesto'nun değişen dünya koşulları içinde yeniden yazılması olarak görülmüştür.
Post-Marksizmin Temel Kavramları
Hem kuramsal/felsefi hem de toplumsal önermeleri bakımdan post-marksizm yeni bir takım perspektifler ve kavramsal önermeler ileri sürer.Felsefi olarak aydınlanmacı düşüncenin temel ilkelerine, siyasal olarak da sosyalizme alternatif önerileri sözkonusudur. Onların çalışmalarında söylem, hegemonya, toplumsal antagonizma, eklemlenme, agonistik çoğulculuk, karar verilemezlik gibi yeni ya da yeniden iceriklendirilmiş kavramlar öne çıkar.Post-marksizmde hem Antonio Gramsci'nin hem de Louis Althusser'in belirleyici bir rolü sözkonusudur.Özellikle Gramsci'den hegemonya teorisinin ve Althusser'den ideoloji anlayışının post-marksist teoride önemli bir yere sahip olduğu bilinmketedir.Laclau, özelikle, Althusser'in öğrencisi olarak yapısalcı teoriyi mantıksal sonuçlarına doğru kendine özgü olarak değerlendirir. Althusser'in ideoloji teorisinin onda belirli bir yer tuttuğu görülür.Bunların yanı sıra, postyapısalcı felsefeler, psikanalitik kuram ve Saussaur'cü dilbilim kuramından yararlanmaları sözkonusudur.Post-Marksizm, belirli bir şekilde anlaşılan marksizmin temel ilke ve referanslarının, bunlardan hareketle üretilen felsefi ve siyasal kategori ve argümanlarının eleştirisi ve yadsınmasını ortaya koyar.
Söylem Kuramı
Post-Marksizmin değerlendirdiği söylem kuramı, genel olarak postmodern felsefedeki söylem kavramından hareket etmekle birlikte daha özel olarak büyük ölçüde ve esas bakımdan Michel Foucault'un söylem anlayışından esinlenir.Buna göre söylem, gerçekliğin üretilip belirlendiği yapıyı ifade etmektedir.Söylem kavramı dilbilimden gelmekle birlikte, Foucault'un kuramsal perspektifinde daha farklı bir bağlama sahiptir.Bilgi/iktidar ilişkisi Foucaultcu söylem teorisinin kaynağinda bulunur.Yani, söylem ile belirli bir anlamlar çoğulluğunu üreten kurallar ve ilkelerdir burada kastedilen, ancak bu söylem yalnızca bilginin değil aynı zamanda davranışların, yani eylemin niteliğini de belirler.Böylece, bilginin nesnesini belirleyip üreten, doğru ile yanlışı ayırmayı mümkün kılan bir söylem yapısı sözkonusudur diyebiliriz.Ancak söylem yalnızca ifadeleri değil davranışları da kapsar ve dolayısıyla daha geniş bir bağlama sahiptir.Sözel anlamlar ve anlamlı davranışlar söylem ile üretililir.Bilgi ve anlam burada artık dil yoluyla değil dilin kullanımıyla fakat söylem ile oluşturulur görüşü belirginlik kazanır.Laclau ve Mouffe, buradan hereketle bir söyelm kuramı oluşturmaya kalkışırlar ve bunu kuramı kullanırlar.Onlar bu şekilde Marksizmdeki bilgi ve ideoloji anlayışında uzaklaşırlar.Böylece, sınıf bağlantılı ideoloji anlayıştan da uzaklaşırlar.Önemli olan artık söylem tarafında üretilen özne konumlarında etkileşimin ve mücadelenin sürekliliğidir.Özne ya da yapı, anlamın ve eylemin kökeni, sabit noktası ve kaynağı değildir.Post-Marksizm böylece hem bilgi sürecinde hem de tarih sürecinde öznenin ve özneler arasındaki mücadelenin üretilen/üretilmiş konumlar arasındaki mücadeleler olduğunu ileri sürer.
Sınıf Özcülügünün Reddi
Laclau ve Mouffe'ya göre Marksizm kuramsal olarak zorunlu indirgemeci bir yapıya sahiptir.Sınıf teorisi özcüdür ve reddedilmelidir.Isci sinifinin konumu Laclau ve Mouffe'ya göre, Marksizmde sabit ve ilkesel olarak degismeden kalan bir konumdur; dolayısıyla tam da bu nedenle post-marksizm tarafından kabul edilemez olarak görülür.Onlar toplumsal yapıda bir olumsallık ve "radikal belirlenimsizlik" görmektedirler ve bu bakımdan indirgemeci marksizmi temelden reddederler.Cünkü olumsal ve belirlenimsiz, sürekli değişken özne konumlarının harekelerine dayalı bir toplumsal yapıda işçi sınıfının ayrıcalıklı bir konumu olamaz.Çoğul özne konumları arasında eklemlenme ve hegemonya ilişkisine bağlı olarak sürekli bir geçişkenlik sözkonusudur, bu nedenle de belirli bir sınıfın ayrıcalıklı/sabit/önceden belirlenmiş bir konumu varsayımı üzerinden siyaset yürütülemez.Burada öne sürülen argüman, söylemsel olarak üretilmiş olan çoğul ve istikrarsız özne konumlarının bağımlılık ilişkilerine karşı sürekli, sonu gelmez ve bitimsiz mücadelesinin sözkonusu olduğudur.
Radikal Demokrasi
Post-Marksizm, böylece Marksizmdeki sınıf siyaseti anlayışına yer bırakmaz.Dolayısıyla bu siyasetin icerdiği program ve hedefleri de yadsır.Laclau ve Mauffe, demokrasinin radikalleştirilmesi, yani istikrarsız özne konumlarının çoğul mücadeleleriyle gelişecek ve gelişmekte olan radikal demokrasi fikrini öne sürerler.Bunu yaparkende, Marksizmde görülen türde bir kapitalizm analiziyle ilgilenmezler.Onların toplumsal projesi, demokrasinin derinleştirilmesi ve radikalleştirilmesidir.Marksizmdeki iktidar odaklı sınıf mücadelesi anlayışı kuramsal olarak özcü olmasının yanı sıra siyasal olarak da zorunlu bir şekilde totaliter bir yapıya sahip olarak görülür.
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz