Nepal'de Maoculardan Grev Yasağı
1 sayfadaki 1 sayfası
Nepal'de Maoculardan Grev Yasağı
Dünyanın çatısında yoksullukla kıvranan bir ülke olan Nepal'de, işte bu yoğun sınıfsal çelişkiler Nisan 2006'da krallığa karşı bir ayaklanmanın ve krallığın ortadan kaldırılmasıyla sonuçlanan sürecin ateşini fitillemişti. Yıllardır “yeni demokrasi”yi kurmak için mücadele yürüttüğünü ifade eden NKP-M, 2008 Nisan'ında seçimlerde en büyük parti olarak çıkıp yeni bir koalisyon hükümetinin başkanlığını elde etmişti. Ancak NKP-M, bırakınız halkın devrimci atılımıyla elde ettikleri kazanımları genişletmeyi kendi programını bile uygulamaktan aciz olduğunu ortaya koymaya devam ediyor*. Toprak sorunu olduğu gibi durmaktadır. Grev, gösteri hakkı gibi demokratik haklara ise bizzat NKP-M'nin kendisi saldırmakta, bunları yasaklamaktadır. Ortada olan kuru bir kabuk olan krallığın kaldırılmasının kendi başına hiçbir anlama sahip olmadığının ortaya çıkışıdır. Düşünün bir kere demokratik halk iktidarı olduğu söylenen bir ülkede, yoksul halk artan sefalet karşısında grevler örgütlemekte ve bu grevler siyasi iktidar tarafından yasaklanmaktadır.
Halkın Günlüğü'nde yayınlanan röportajında Maoist yönetimi altındaki Nepal'i ziyaret eden Kılınç'ın gözlemleri halkın ne büyük bir yoksulluk içinde kıvrandığını gösterir niteliktedir:
“Yaşlı, çocuk çok sayıda satıcı hemen yolların kenarlarına çömelmiş kim ne bulmuşsa satmaya çalışıyor. Kiminin önünde kurutulmuş maydanoz destesi, kiminin önünde yamulmuş bir kaç salatalık, küçücük domatesler… Biraz ilerledikçe satıcılardaki çeşitlilikte arttı. Artık satılanlar arasında ayakkabı, giyecekler de var. Ama satıcıların yüzünün güldüğünü kesinlikle göremedim.”
“Kathmandu'da görüşmeler için randevudan randevuya koşuştururken arabanın camından kirli, düzensiz, kaldırımları çoğu yerde olmayan, yollarında çukurların oluştuğu bir caddeden geçerken gözüme tozlar içinde sıcaklığın 36 derece olduğu bu öğlen saatinde sırtlarında sepetleriyle, ellerinde kürekleriyle yoğun bir şekilde koşturan inşaat işçileri gördüm. Ben çalışanlara yaklaştıkça bayan çalışanların sayısı arttı. Tam yanlarına gittiğimde çalışanların yarısına yakınının bayan olduğunu gördüm. Deklanşöre bastığımda objektife takılan ilk görüntü tozlar içinde yorgunluğun soldurduğu bir gülün görüntüsü oldu. Küreklerin sırtındaki büyük sepeti kumlarla doldurmasını beklerken yüzünde gülücükler de artmaya başladı. Hem bana bakıyor hem gülüyor. Bir utangaçlık gülücüğü müydü, ilkel çalışma yöntemleriyle yaşadığı kölelik durumunun kendisinde yarattığı bir rahatsızlığın gülücüğü müydü doğrusu anlamadım. Tercüman arkadaşı yardıma çağırdım. Kaç yaşında olduğunu önce öğrenmek istedim. 15 yaşındaymış adı yüzündeki gülücüklerde saklı bu genç kızın. Günde 12 saat çalışarak 1,5 Euro (Tabi onun Euro'dan, Dolar'dan falan haberi yok. Ruppi'yi biz Euro' ya çevirdik oracıkta) alıyormuş. Yaşlı bayanlar da koşuşturanlar arsındaydı. Öyle bir çalışma temposuyla koşuşturuyorlar ki o zavallı insanlar “köleliğin ne olduğunu kitaplardan değil bize bakarak ancak gerçek anlamda öğrenebilirsiniz” derecesineydi. Erkek çalışanların da günde 12 saat çalışarak en fazla 2 Euro (yaklaşık 200 Ruppi) aldıkları bu ilkel çalışma koşullarının hâkimiyetindeki barbar köleci çalışma biçimi beni insanlığımdan bir kez daha utandırdı. Sırtlarındaki sepetleri harçlarla dolu bu çocuk, yaşlı kadın ve erkek çalışanların merdivenlerdeki yürüyüşlerinin her adımında adeta bin lanet okunuyordu insanlığa. İnsanlık mı? Bu sözcüğü ben yanlışlıkla yazdım. Siz yine de bu sözcüğü okumamış olun. Nasıl olsa etkisi anlık bile olmayacak.”
Toplumsal hoşnutsuzluk yaratan bu hayat şartlarına ve bu şartların giderek kötüleşmesine karşı, geçtiğimiz Kasım ayından bu yana artan gıda ve petrol fiyatları karşısında ücret artışı, toprak dağıtımı, merkezi hükümetten daha fazla yardım almak gibi taleplerle taşımacılık işçilerinden, yoksul köylülere, doktorlardan, öğretmen ve öğrencilere kadar geniş bir kitlenin grev dalgası Nepal'i sarmıştı. Artan hoşnutsuzluk ve grev dalgası karşısında NKP-M lideri ve Başbakan Prachanda'nın izlediği yol (diğer ülkelerin burjuvalarının yolu olan) bütün sektörlerdeki grevleri yasaklamak oldu. Şaşırtıcı olmayan bir şekilde burjuva yedi parti ittifakı da bu karar konusunda kendisiyle hemfikirdi. Maoist hükümetin Ekonomi Bakanı Bhattarai ise yaptığı son röportajlarından birinde bu yasağı meşrulaştırmaya çalışıyordu:
“ Öyleyse parti; emek cephesinden herhangi bir karşı çıkış söz konusu olduğunda yasal önlemler alabilmeyi garanti altına almak mı istiyor?
Bhattarai: Evet. En azından bir süre için sanayi, sağlık ve eğitim sektörlerinde, büyük ana yollarda, genel hizmet sektörlerinde grevlerin ve gösterilerin olmaması gerekiyor. Hükümet bu konu üzerinde uzlaşma yaratmaya çalışıyor.”**
Son Olarak
Yaklaşık 15 yıl önce “yeni demokrasi”yi kurmak için “halk savaşı” stratejisiyle mücadeleye başlayan Nepal Komünist Partisi-Maoist(NKP-M)'in Birleşmiş Milletler'le anlaşma çerçevesinde silahlarını bırakan, ABD eski Başkanı Jimmy Carter tarafından onaylanan ve bugünlerde de grev yasaklayan çizgisi değerlendirildiğinde doğru programa sahip olmayan bir hareketin radikal görünen pratiğinin göz boyayıcı olduğu ortaya çıkmaktadır. “İlerici” anlamlar atfedilen burjuvaziyle uzlaşma çizgisinde yürütülen demokratik devrim programı, kitlelerin bedelini kanlarıyla ödedikleri devrimci atılımlarına ihanetten başka bir anlam taşımamaktadır. Aşamalı devrim perspektifiyle yürütülen mücadeleler 1927 Çin, 1936 İspanya, 1979 İran ve daha nice örneğinde olduğu gibi kapitalizmin restorasyonunu sağlayarak son kertede gericiliğe hizmet etmektedir. Nepal'de yaşanan da ne yazık ki budur. Bu gerçek her geçen gün daha çok açığa çıkmaktadır.
İnsanlığın kapitalizmin cehenneminden tek ve gerçek kurtuluşu, sürekli devrim perspektifiyle yürütülen bir devrimci mücadeleyle mümkündür.
Sürekli devrim bayrağı altında ileri!
Halkın Günlüğü'nde yayınlanan röportajında Maoist yönetimi altındaki Nepal'i ziyaret eden Kılınç'ın gözlemleri halkın ne büyük bir yoksulluk içinde kıvrandığını gösterir niteliktedir:
“Yaşlı, çocuk çok sayıda satıcı hemen yolların kenarlarına çömelmiş kim ne bulmuşsa satmaya çalışıyor. Kiminin önünde kurutulmuş maydanoz destesi, kiminin önünde yamulmuş bir kaç salatalık, küçücük domatesler… Biraz ilerledikçe satıcılardaki çeşitlilikte arttı. Artık satılanlar arasında ayakkabı, giyecekler de var. Ama satıcıların yüzünün güldüğünü kesinlikle göremedim.”
“Kathmandu'da görüşmeler için randevudan randevuya koşuştururken arabanın camından kirli, düzensiz, kaldırımları çoğu yerde olmayan, yollarında çukurların oluştuğu bir caddeden geçerken gözüme tozlar içinde sıcaklığın 36 derece olduğu bu öğlen saatinde sırtlarında sepetleriyle, ellerinde kürekleriyle yoğun bir şekilde koşturan inşaat işçileri gördüm. Ben çalışanlara yaklaştıkça bayan çalışanların sayısı arttı. Tam yanlarına gittiğimde çalışanların yarısına yakınının bayan olduğunu gördüm. Deklanşöre bastığımda objektife takılan ilk görüntü tozlar içinde yorgunluğun soldurduğu bir gülün görüntüsü oldu. Küreklerin sırtındaki büyük sepeti kumlarla doldurmasını beklerken yüzünde gülücükler de artmaya başladı. Hem bana bakıyor hem gülüyor. Bir utangaçlık gülücüğü müydü, ilkel çalışma yöntemleriyle yaşadığı kölelik durumunun kendisinde yarattığı bir rahatsızlığın gülücüğü müydü doğrusu anlamadım. Tercüman arkadaşı yardıma çağırdım. Kaç yaşında olduğunu önce öğrenmek istedim. 15 yaşındaymış adı yüzündeki gülücüklerde saklı bu genç kızın. Günde 12 saat çalışarak 1,5 Euro (Tabi onun Euro'dan, Dolar'dan falan haberi yok. Ruppi'yi biz Euro' ya çevirdik oracıkta) alıyormuş. Yaşlı bayanlar da koşuşturanlar arsındaydı. Öyle bir çalışma temposuyla koşuşturuyorlar ki o zavallı insanlar “köleliğin ne olduğunu kitaplardan değil bize bakarak ancak gerçek anlamda öğrenebilirsiniz” derecesineydi. Erkek çalışanların da günde 12 saat çalışarak en fazla 2 Euro (yaklaşık 200 Ruppi) aldıkları bu ilkel çalışma koşullarının hâkimiyetindeki barbar köleci çalışma biçimi beni insanlığımdan bir kez daha utandırdı. Sırtlarındaki sepetleri harçlarla dolu bu çocuk, yaşlı kadın ve erkek çalışanların merdivenlerdeki yürüyüşlerinin her adımında adeta bin lanet okunuyordu insanlığa. İnsanlık mı? Bu sözcüğü ben yanlışlıkla yazdım. Siz yine de bu sözcüğü okumamış olun. Nasıl olsa etkisi anlık bile olmayacak.”
Toplumsal hoşnutsuzluk yaratan bu hayat şartlarına ve bu şartların giderek kötüleşmesine karşı, geçtiğimiz Kasım ayından bu yana artan gıda ve petrol fiyatları karşısında ücret artışı, toprak dağıtımı, merkezi hükümetten daha fazla yardım almak gibi taleplerle taşımacılık işçilerinden, yoksul köylülere, doktorlardan, öğretmen ve öğrencilere kadar geniş bir kitlenin grev dalgası Nepal'i sarmıştı. Artan hoşnutsuzluk ve grev dalgası karşısında NKP-M lideri ve Başbakan Prachanda'nın izlediği yol (diğer ülkelerin burjuvalarının yolu olan) bütün sektörlerdeki grevleri yasaklamak oldu. Şaşırtıcı olmayan bir şekilde burjuva yedi parti ittifakı da bu karar konusunda kendisiyle hemfikirdi. Maoist hükümetin Ekonomi Bakanı Bhattarai ise yaptığı son röportajlarından birinde bu yasağı meşrulaştırmaya çalışıyordu:
“ Öyleyse parti; emek cephesinden herhangi bir karşı çıkış söz konusu olduğunda yasal önlemler alabilmeyi garanti altına almak mı istiyor?
Bhattarai: Evet. En azından bir süre için sanayi, sağlık ve eğitim sektörlerinde, büyük ana yollarda, genel hizmet sektörlerinde grevlerin ve gösterilerin olmaması gerekiyor. Hükümet bu konu üzerinde uzlaşma yaratmaya çalışıyor.”**
Son Olarak
Yaklaşık 15 yıl önce “yeni demokrasi”yi kurmak için “halk savaşı” stratejisiyle mücadeleye başlayan Nepal Komünist Partisi-Maoist(NKP-M)'in Birleşmiş Milletler'le anlaşma çerçevesinde silahlarını bırakan, ABD eski Başkanı Jimmy Carter tarafından onaylanan ve bugünlerde de grev yasaklayan çizgisi değerlendirildiğinde doğru programa sahip olmayan bir hareketin radikal görünen pratiğinin göz boyayıcı olduğu ortaya çıkmaktadır. “İlerici” anlamlar atfedilen burjuvaziyle uzlaşma çizgisinde yürütülen demokratik devrim programı, kitlelerin bedelini kanlarıyla ödedikleri devrimci atılımlarına ihanetten başka bir anlam taşımamaktadır. Aşamalı devrim perspektifiyle yürütülen mücadeleler 1927 Çin, 1936 İspanya, 1979 İran ve daha nice örneğinde olduğu gibi kapitalizmin restorasyonunu sağlayarak son kertede gericiliğe hizmet etmektedir. Nepal'de yaşanan da ne yazık ki budur. Bu gerçek her geçen gün daha çok açığa çıkmaktadır.
İnsanlığın kapitalizmin cehenneminden tek ve gerçek kurtuluşu, sürekli devrim perspektifiyle yürütülen bir devrimci mücadeleyle mümkündür.
Sürekli devrim bayrağı altında ileri!
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz