Nemeçsek’i Anımsamak... - Asaf Güven Aksel
1 sayfadaki 1 sayfası
Nemeçsek’i Anımsamak... - Asaf Güven Aksel
Nemeçsek’i Anımsamak... - Asaf Güven Aksel
Ferenc Molnar’ın 1906’da kaleme aldığı, “çocuk klasikleri” kategorisinde değerlendirilse de, aslında bu türün hemen her kitabı gibi büyüklere derslerle dolu “Pal Sokağı Çocukları” romanındaki, o çelimsiz, sarışın çocuğu anımsamak...
Ortaokul çağlarındaki çocukların, iki çete –ya da “ordu”, kulüp– halinde birbirlerine karşı verdikleri amansız mücadeleyi anlatır roman. Bu eksende, çocukların o muhteşem dünyasından çizgilerle, bize bir karakterler geçidi sunar Molnar. Liderlik, cesaret, disiplin, ihanet, mertlik, kollektif ruhu, gurur, dostluk, “düşman” da olsa değerlerini savunana, arkadaşlarını satmayana saygı, “yandaş” hale gelse de, “hain”i küçümseme... Evet, bir sağlam karakterler geçididir “Pal Sokağı Çocukları”. Ama, Nemeçsek, kendisini diğerlerinden farklı kılan bir özelliğe sahiptir: Oyunu çok ciddiye almak ve hayatını adamak.
Arkadaşlarının gözünde –ordularındaki tek er odur, ondan başka herkes rütbelidir– bölme ya da çarpmadaki ‘bir’ sayısı gibidir Nemeçsek; olsa da olur, olmasa da. Ama o, toplama ya da çıkarmadaki ‘bir’in sorumluluğunu taşır. “Düşman”, bilyelerini zorla almaya geldiğinde, iki arkadaşlarının kaçmasıyla beşten üçe düştüğünde sayıları, “Ben de tabanları yağlasaydım, o zaman iki kişi kalırlardı,” diyecektir. “On kişi de olsalar engelleyemeyecekleri”ni bildiği yağmacıların karşısına, yalnızca kendisi için bir anlam ifade eden duyguyla, “üç, ikiden fazladır” diye dikilendir Nemeçsek. Herkes bırakıp gitse, o, ‘bir’ olarak teslim olmayacaktır; güçsüzlüğüyle alay edilse bile...
Ah Nemeçsek, seni aptal çocuk... Kazanma ihtimalin sıfıra yakın işte, kaçsana, kaçıp gitsene sen de, kendini kurtarsana... Aklını Nemeçsek, aklını kullansana...
“Düşman”ın üs olarak kullandığı Botanik Bahçesi’ne gizlice sızıp bir ağaca bildirilerini asmak gibi çılgınca bir planın gönüllülerindendir Nemeçsek. Öyle ya, madem ki onlar “Pal Sokağı Çocukları”nın kalesine girip bayraklarını çalmışlardır, buna karşılık vermek şarttır! Gözcüler tarafından fark edilip kuşatıldıklarında, korkuyla saklandıkları yerde bile gülmeyi ihmal etmez. Tehlikenin farkında olmadığından mı? Yoo, onun da diğer arkadaşları gibi ödü kopmaktadır. Ama, bir işe gönüllü olmanın, başına gelecekleri de ahlayıp vahlamadan kabul etmek olduğunu bilendir Nemeçsek. Gene de paylanacaktır zavallı, “nazik koşulları yeterince ciddiye almadığı” gerekçesiyle.
Nemeçsek, Nemeçsek... hayat ciddi bir şeydir çocuğum. Bunu bildiğini, kendini umursayarak göstersene, ayağını yere basıp kendini sakınsana... Aklını Nemeçsek, aklını kullansana...
Botanik Bahçesi harekâtı, “bizimkilerin” çok acı bir gerçeğe tanık olmaları sonucunu verecektir. Bir arkadaşları, “hain”dir. “Düşman”ın, Nemeçsek ve arkadaşlarının egemenliği altındaki stratejik oyun alanını, koca arsayı ele geçirme heveslerini gerçeğe dönüştürmelerinde yardımcı olacak, “kale”yi içten sabote edecektir. Nitekim, derhal harekete geçer. Arsanın yanındaki bıçkıevi/kereste deposunun bekçisi Slovak Yano’ya, çocukları arsadan kovması için tam üç sigarayı rüşvet olarak verir ve gidenlerin yerine kendileri gelince, istediği kadar sigara alabileceğini garanti eder. Bu pazarlığı gizlice izleyen biri vardır ama. Nemeçsek, deli gibi koşuşturur dört yana, “komutanları” Boka’yı arar. “Hain”in varlığı ve kimliği ikisinin paylaştığı bir sırdır çünkü, iyice emin olmadan diğer arkadaşlarına söylememişlerdir. Aksilik işte, o başlarının üzerinde dönen felaketi haber vermek için Boka’yı ararken, arsada, Nemeçsek’in üye olduğu bir başka “örgüt”ün Macun Kulüp’ün de toplantısı vardır. Kulüp üyeleri, Sekreter Nemeçsek’e seslenir, toplantıya katılmasını isterler. Oysa, kaybedecek zaman yoktur, onları dinlemez Nemeçsek. Bu disiplinsizliği, en onur kırıcı cezaya çarptırılmasına neden olur. Tutumunun, Macun Kulüp’e okul idaresinin “vurduğu darbe”den kaynaklandığı düşünülür ve “korkak” ilan edilir, adı, Kulüp’ün defterine tamamen küçük harflerle yazılır. Bunu bildiği halde, “tüm arkadaşlarının yazgısı, arsanın geleceği” uğruna damga yemeyi, “kariyer”ini çiğnemeyi gözünü kırpmadan üstlenendir Nemeçsek.
Bak Nemeçsek, bazı kurallar vardır ki, o kuralları koyanları kurtarmak için bile çiğnenemez. Bak Nemeçsek, bazı anlar vardır ki, daha büyük hedefler için çabalamaktansa, küçük tekkenin çorbasını yeğlemelidir insan. Başkaları için, elinin altındaki nimetten olmasana... Aklını Nemeçsek, aklını kullansana...
“Düşman” bir gün bir bakar ki, “Pal Sokağı Çocukları”ndan çalınan bayrak, koydukları yerde yok. Yerdeki yabancı ayak izleri, şaşırtıcı küçüklüktedir. Kim olabilir? Kim, “düşman” elindeki bayrağı onur sorunu yapıp, geri almak için üssü basmaya cesaret edebilir? “Hain” şaşkındır, “olamaz” der, “onların içinde böyle yürekli biri yoktur”. Altında toplandıkları ağaçtan iner Nemeçsek. “Var!” Hiçbir başarıyı kendine mal etmeyi bilmeyendir Nemeçsek, kimsenin haberi olmadan, kimse tarafından görevlendirilmeden başardığı şeylerin altına imzasını “kollektif” diye atandır. Şöyle izah eder orada bulunuşunu: “Benim gibi basit bir erin bile bunu yapması, ‘Pal Sokağı Çocukları’nın gözünü budaktan sakınmadığını gösterir.” Her şeyi paylaşmakla da yetinmez, kendisine pay almadan arkadaşlarına verir. Önemli olan, “Pal Sokağı Çocukları”dır; onun dışında bir Nemeçsek yoktur.
O kitabın adı niye “Nemeçsek” olmasındı Nemeçsek? Kim farkına varacak, romandaki bir sürü isimden birinin. Sana, yazılacak bir başka romanda rol bile vermezler, öyle siliksin ki. Adının altını çizsene, yaptıklarını da, yapılanları da sahiplensene, piyasanı yaratsana, kendini önemsesene, öne çıksana... Aklını Nemeçsek, aklını kullansana...
Bu kahramanlığının karşılığını görür elbet Nemeçsek. Suya atılır. Üşür, çok üşür. Derken, kesin bir hesaplaşmaya karar verilir. “Düşman”, kaleyi fethetmek üzere saldıracağı günü ve saati bildirir. Büyük savaş randevusu! Savunma hazırlıkları yapılırken, Nemeçsek’in ayakta duracak hali yoktur. Zatürree, zaten zayıf olan vücuduna öldürücü darbeler indirmeye başlamıştır. Bir adam gelir arsaya. “Hain”in babası. Oğlu, ihaneti nedeniyle arkadaşları tarafından dışlandığını söylemiştir ve onun böyle bir şey yapacağına inanamayan adam, gerçeği öğrenmek istemektedir. Eğer ihaneti doğruysa, oğlunu şiddetle cezalandıracaktır. Kesin yanıtı verebilecek tek tanık, Nemeçsek’tir. Diğerlerine o söylemiştir böyle bir şey olduğunu. Sorulur. Adamın kaygı dolu gözlerine bakarak, kendisini yalancı konumuna düşüren yalanı söyleyebilendir Nemeçsek: “Hayır, oğlunuz hain değil!” Ve yere yığılırken, alaylı, hakaret, itham yüklü sözler çarpar kulaklarına...
Hiç öğrenemeyeceksin Nemeçsek, ne zaman yalan ne zaman gerçek zarar verir insana. Bir yolunu bulup, hep kendini zora düşüreni yapıyorsun. Neyi nerede söyleyeceğini bir sakınma refleksine dönüştürsene, “dürüst adımı küçük harflerle yazdılar” üzüntüsünden kurtulmaya baksana... Aklını Nemeçsek, aklını kullansana...
Savaş sürerken Nemeçsek ölüm döşeğindedir. Yapayalnız, kahrediyor. Kahrediyor, eriyip gidişine değil, arkadaşları savaşırken kendisinin yatağa çakılmasına, orada olamamasına. “Düşman”ın bitirici hamlesini yapmaya doğru durdurulamadan ilerleyen iriyarı lider, birden kendini yerde buluyor. Son gücünü kullanarak arsaya gelen mucize fedakârlığıdır, hayatını hiçe saymadır Nemeçsek. “Kale” kurtulmuştur. Sonra, ölür Nemeçsek. Ölür!
Ah Nemeçsek, seni aptal çocuk... Arkadaşların çok üzüldü sana. İtibarını da iade ettiler. “Düşman”, saygı duruşu yaptı ardından. “Komutan”ın ağladı. Akşam, her akşam gibi, evlerine döndüler ama n’aber? Derslerini aksatmadılar. Büyüyünce ne olacaklarını hep düşündüler. Onlar biliyorlardı bu yaşananların çocukluk çağı oyunlarından olduğunu. Oyun be Nemeçsek, oyun. Sen, bugünün ötesinde bir yarın olduğunu hiç anlayamadın, aklına bile getirmedin küçük sersem. “Büyüyünce ne olacağım” kaygısı hiç geçmedi kafandan, onun için planlar yapmadın. Hayatın gerçeklerine ters düştün; arkadaşlarından, oyununuzdan, kalenizi savunmaktan başka şeyi görmedi gözün. Her çocuk, böyle grup oyunları oynar elbet, ama bu, gerçek dünyadaki geleceğini, bugünü iyi yaşamasını unutturur mu yavrum? Ha, iyi ki göremedin, o arsaya inşaat yaptılar. Ölümüne savunduğun “kale”, yıkıldı bir günde, n’aber? Başkalarına, savunduğun değerlere, arkadaşlığa, paylaşmaya adadın kendini ve büyüyemeden öldün gittin işte... Kim anımsar seni, kim umursar ki zaten; ölene kadar rütben bile olmadı, arkanda bir dikili ağaç bırakacak kadar bile yaşamadın be çocuk.
Büyüseydin ya Nemeçsek, oyuna kendini bu kadar kaptırmasaydın ya... Kendini biraz düşünseydin, sakınsaydın... Aklını Nemeçsek, aklını kullansaydın. Biliyor musun, sen hep çocuk kaldın ve artık bunu değiştirmek için çok geç küçük budala...
Ferenc Molnar’ın 1906’da kaleme aldığı, “çocuk klasikleri” kategorisinde değerlendirilse de, aslında bu türün hemen her kitabı gibi büyüklere derslerle dolu “Pal Sokağı Çocukları” romanındaki, o çelimsiz, sarışın çocuğu anımsamak...
Ortaokul çağlarındaki çocukların, iki çete –ya da “ordu”, kulüp– halinde birbirlerine karşı verdikleri amansız mücadeleyi anlatır roman. Bu eksende, çocukların o muhteşem dünyasından çizgilerle, bize bir karakterler geçidi sunar Molnar. Liderlik, cesaret, disiplin, ihanet, mertlik, kollektif ruhu, gurur, dostluk, “düşman” da olsa değerlerini savunana, arkadaşlarını satmayana saygı, “yandaş” hale gelse de, “hain”i küçümseme... Evet, bir sağlam karakterler geçididir “Pal Sokağı Çocukları”. Ama, Nemeçsek, kendisini diğerlerinden farklı kılan bir özelliğe sahiptir: Oyunu çok ciddiye almak ve hayatını adamak.
Arkadaşlarının gözünde –ordularındaki tek er odur, ondan başka herkes rütbelidir– bölme ya da çarpmadaki ‘bir’ sayısı gibidir Nemeçsek; olsa da olur, olmasa da. Ama o, toplama ya da çıkarmadaki ‘bir’in sorumluluğunu taşır. “Düşman”, bilyelerini zorla almaya geldiğinde, iki arkadaşlarının kaçmasıyla beşten üçe düştüğünde sayıları, “Ben de tabanları yağlasaydım, o zaman iki kişi kalırlardı,” diyecektir. “On kişi de olsalar engelleyemeyecekleri”ni bildiği yağmacıların karşısına, yalnızca kendisi için bir anlam ifade eden duyguyla, “üç, ikiden fazladır” diye dikilendir Nemeçsek. Herkes bırakıp gitse, o, ‘bir’ olarak teslim olmayacaktır; güçsüzlüğüyle alay edilse bile...
Ah Nemeçsek, seni aptal çocuk... Kazanma ihtimalin sıfıra yakın işte, kaçsana, kaçıp gitsene sen de, kendini kurtarsana... Aklını Nemeçsek, aklını kullansana...
“Düşman”ın üs olarak kullandığı Botanik Bahçesi’ne gizlice sızıp bir ağaca bildirilerini asmak gibi çılgınca bir planın gönüllülerindendir Nemeçsek. Öyle ya, madem ki onlar “Pal Sokağı Çocukları”nın kalesine girip bayraklarını çalmışlardır, buna karşılık vermek şarttır! Gözcüler tarafından fark edilip kuşatıldıklarında, korkuyla saklandıkları yerde bile gülmeyi ihmal etmez. Tehlikenin farkında olmadığından mı? Yoo, onun da diğer arkadaşları gibi ödü kopmaktadır. Ama, bir işe gönüllü olmanın, başına gelecekleri de ahlayıp vahlamadan kabul etmek olduğunu bilendir Nemeçsek. Gene de paylanacaktır zavallı, “nazik koşulları yeterince ciddiye almadığı” gerekçesiyle.
Nemeçsek, Nemeçsek... hayat ciddi bir şeydir çocuğum. Bunu bildiğini, kendini umursayarak göstersene, ayağını yere basıp kendini sakınsana... Aklını Nemeçsek, aklını kullansana...
Botanik Bahçesi harekâtı, “bizimkilerin” çok acı bir gerçeğe tanık olmaları sonucunu verecektir. Bir arkadaşları, “hain”dir. “Düşman”ın, Nemeçsek ve arkadaşlarının egemenliği altındaki stratejik oyun alanını, koca arsayı ele geçirme heveslerini gerçeğe dönüştürmelerinde yardımcı olacak, “kale”yi içten sabote edecektir. Nitekim, derhal harekete geçer. Arsanın yanındaki bıçkıevi/kereste deposunun bekçisi Slovak Yano’ya, çocukları arsadan kovması için tam üç sigarayı rüşvet olarak verir ve gidenlerin yerine kendileri gelince, istediği kadar sigara alabileceğini garanti eder. Bu pazarlığı gizlice izleyen biri vardır ama. Nemeçsek, deli gibi koşuşturur dört yana, “komutanları” Boka’yı arar. “Hain”in varlığı ve kimliği ikisinin paylaştığı bir sırdır çünkü, iyice emin olmadan diğer arkadaşlarına söylememişlerdir. Aksilik işte, o başlarının üzerinde dönen felaketi haber vermek için Boka’yı ararken, arsada, Nemeçsek’in üye olduğu bir başka “örgüt”ün Macun Kulüp’ün de toplantısı vardır. Kulüp üyeleri, Sekreter Nemeçsek’e seslenir, toplantıya katılmasını isterler. Oysa, kaybedecek zaman yoktur, onları dinlemez Nemeçsek. Bu disiplinsizliği, en onur kırıcı cezaya çarptırılmasına neden olur. Tutumunun, Macun Kulüp’e okul idaresinin “vurduğu darbe”den kaynaklandığı düşünülür ve “korkak” ilan edilir, adı, Kulüp’ün defterine tamamen küçük harflerle yazılır. Bunu bildiği halde, “tüm arkadaşlarının yazgısı, arsanın geleceği” uğruna damga yemeyi, “kariyer”ini çiğnemeyi gözünü kırpmadan üstlenendir Nemeçsek.
Bak Nemeçsek, bazı kurallar vardır ki, o kuralları koyanları kurtarmak için bile çiğnenemez. Bak Nemeçsek, bazı anlar vardır ki, daha büyük hedefler için çabalamaktansa, küçük tekkenin çorbasını yeğlemelidir insan. Başkaları için, elinin altındaki nimetten olmasana... Aklını Nemeçsek, aklını kullansana...
“Düşman” bir gün bir bakar ki, “Pal Sokağı Çocukları”ndan çalınan bayrak, koydukları yerde yok. Yerdeki yabancı ayak izleri, şaşırtıcı küçüklüktedir. Kim olabilir? Kim, “düşman” elindeki bayrağı onur sorunu yapıp, geri almak için üssü basmaya cesaret edebilir? “Hain” şaşkındır, “olamaz” der, “onların içinde böyle yürekli biri yoktur”. Altında toplandıkları ağaçtan iner Nemeçsek. “Var!” Hiçbir başarıyı kendine mal etmeyi bilmeyendir Nemeçsek, kimsenin haberi olmadan, kimse tarafından görevlendirilmeden başardığı şeylerin altına imzasını “kollektif” diye atandır. Şöyle izah eder orada bulunuşunu: “Benim gibi basit bir erin bile bunu yapması, ‘Pal Sokağı Çocukları’nın gözünü budaktan sakınmadığını gösterir.” Her şeyi paylaşmakla da yetinmez, kendisine pay almadan arkadaşlarına verir. Önemli olan, “Pal Sokağı Çocukları”dır; onun dışında bir Nemeçsek yoktur.
O kitabın adı niye “Nemeçsek” olmasındı Nemeçsek? Kim farkına varacak, romandaki bir sürü isimden birinin. Sana, yazılacak bir başka romanda rol bile vermezler, öyle siliksin ki. Adının altını çizsene, yaptıklarını da, yapılanları da sahiplensene, piyasanı yaratsana, kendini önemsesene, öne çıksana... Aklını Nemeçsek, aklını kullansana...
Bu kahramanlığının karşılığını görür elbet Nemeçsek. Suya atılır. Üşür, çok üşür. Derken, kesin bir hesaplaşmaya karar verilir. “Düşman”, kaleyi fethetmek üzere saldıracağı günü ve saati bildirir. Büyük savaş randevusu! Savunma hazırlıkları yapılırken, Nemeçsek’in ayakta duracak hali yoktur. Zatürree, zaten zayıf olan vücuduna öldürücü darbeler indirmeye başlamıştır. Bir adam gelir arsaya. “Hain”in babası. Oğlu, ihaneti nedeniyle arkadaşları tarafından dışlandığını söylemiştir ve onun böyle bir şey yapacağına inanamayan adam, gerçeği öğrenmek istemektedir. Eğer ihaneti doğruysa, oğlunu şiddetle cezalandıracaktır. Kesin yanıtı verebilecek tek tanık, Nemeçsek’tir. Diğerlerine o söylemiştir böyle bir şey olduğunu. Sorulur. Adamın kaygı dolu gözlerine bakarak, kendisini yalancı konumuna düşüren yalanı söyleyebilendir Nemeçsek: “Hayır, oğlunuz hain değil!” Ve yere yığılırken, alaylı, hakaret, itham yüklü sözler çarpar kulaklarına...
Hiç öğrenemeyeceksin Nemeçsek, ne zaman yalan ne zaman gerçek zarar verir insana. Bir yolunu bulup, hep kendini zora düşüreni yapıyorsun. Neyi nerede söyleyeceğini bir sakınma refleksine dönüştürsene, “dürüst adımı küçük harflerle yazdılar” üzüntüsünden kurtulmaya baksana... Aklını Nemeçsek, aklını kullansana...
Savaş sürerken Nemeçsek ölüm döşeğindedir. Yapayalnız, kahrediyor. Kahrediyor, eriyip gidişine değil, arkadaşları savaşırken kendisinin yatağa çakılmasına, orada olamamasına. “Düşman”ın bitirici hamlesini yapmaya doğru durdurulamadan ilerleyen iriyarı lider, birden kendini yerde buluyor. Son gücünü kullanarak arsaya gelen mucize fedakârlığıdır, hayatını hiçe saymadır Nemeçsek. “Kale” kurtulmuştur. Sonra, ölür Nemeçsek. Ölür!
Ah Nemeçsek, seni aptal çocuk... Arkadaşların çok üzüldü sana. İtibarını da iade ettiler. “Düşman”, saygı duruşu yaptı ardından. “Komutan”ın ağladı. Akşam, her akşam gibi, evlerine döndüler ama n’aber? Derslerini aksatmadılar. Büyüyünce ne olacaklarını hep düşündüler. Onlar biliyorlardı bu yaşananların çocukluk çağı oyunlarından olduğunu. Oyun be Nemeçsek, oyun. Sen, bugünün ötesinde bir yarın olduğunu hiç anlayamadın, aklına bile getirmedin küçük sersem. “Büyüyünce ne olacağım” kaygısı hiç geçmedi kafandan, onun için planlar yapmadın. Hayatın gerçeklerine ters düştün; arkadaşlarından, oyununuzdan, kalenizi savunmaktan başka şeyi görmedi gözün. Her çocuk, böyle grup oyunları oynar elbet, ama bu, gerçek dünyadaki geleceğini, bugünü iyi yaşamasını unutturur mu yavrum? Ha, iyi ki göremedin, o arsaya inşaat yaptılar. Ölümüne savunduğun “kale”, yıkıldı bir günde, n’aber? Başkalarına, savunduğun değerlere, arkadaşlığa, paylaşmaya adadın kendini ve büyüyemeden öldün gittin işte... Kim anımsar seni, kim umursar ki zaten; ölene kadar rütben bile olmadı, arkanda bir dikili ağaç bırakacak kadar bile yaşamadın be çocuk.
Büyüseydin ya Nemeçsek, oyuna kendini bu kadar kaptırmasaydın ya... Kendini biraz düşünseydin, sakınsaydın... Aklını Nemeçsek, aklını kullansaydın. Biliyor musun, sen hep çocuk kaldın ve artık bunu değiştirmek için çok geç küçük budala...
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz